12 Aralık 2007 Çarşamba

soğuk

hava soğuk, insanlara da birşey oluyor bu iklimde herhalde. grafik tasarım bölümünün jürisi öğlen arasında dori de dahil 6 kişi meli denen kahvaltıcı kılıklı yere gittik. masanın ortasına konuşlanmama rağmen ne bir kişi bana bir soru sordu, ne bir göz temasıyla bir ilgi ifadesinde bulundu. sadece motorize bir hızla hangi dönem kim hangi derse girecek gibi ulvi konulara daldılar. herhalde liseden beri filan böyle "dışlanma" ve çok fena bozulma hissine kapılmamıştım. zaten bu garip ankara benzeri kuru soğukta beni geriye doğru çeken başka duygusal saçmalıklar da olurken bu da üstüne tuz biber ekti. biz -eksik olmasınlar ve kim olurlarsa olsunlar- okulumuza ve şehrimize gelen gavurlara, ayaklarını bile neredeyse sıcak suyla yıkamaktan daha ehven davranırken, bu tavır tabii bende kısa devre yaptırdı. ama neyse kısa bir devre burdayız diye tahammül gücüm fazla şükür...

bir yandan canım ablam melikenin güzel prodüksiyonunu aldım: kendisi türkiyede envai çeşit insancıklarım, dostlarım arkadaşlarıma selam ettirtmiş videoya çekip. güzel gülüş ve selamlarını esirgemeyenlere özellikle de canım abla melikeye mersi. ha bu vesileyle diyecektim, allah çoklu çoklu kapıları açıp açıp kapıyor, arada bazen cereyanda kalıyoruz, burnumuz akıyo gözlerimiz yaşarıyo ama maksat gücümüzü kuvvetimizi sağlam tutalım da yataklara düşmeyelim (sağlığım gayet iyi, metaforik ve kategorik konuşuyorum)

bütün bunlar olup bittikten ve o hiç dostane olmayan jüri ve sunuş zincirinden çıkıp da buranın cso'sunda (cumhurbaşkanı yerine chicago'yu koyacaksınız) güzel bir handel barok konseri dinleyip, harika bir sopranonun sesinde kendimi ve ruhumu dinlendirdim. kapılar kapalıydı, cereyan olmadı, ses güzel ve temiz ama sözler ihanetle ilgiliydi. bu aralar tema bu demek ki: murathan mungan-cenk hikayeleri de çantamda zira...

Hiç yorum yok: