28 Kasım 2008 Cuma

ev sahibi

evin sahibi anlamında değil de misafir ağırlayan anlamında...
bu evin böyle bir kısmeti ve bereketi oldu, dolapta benim almadığım bir sürü peynir kutusu ve meyve var. hoş bir yabancılaşma, sahiplik fikriyle tam bağdaşmıyor. daha ziyade kiralık bir durum ama ev değil, biz kiralandık.

üzerimizde büyük bir projeksiyon cihazının yansıttığı görüntü var, ne kadar pürüzsüzsen, o derece net görünen bir görüntü.

25 Kasım 2008 Salı

ve şimdiye aksedenler 01

zenginleşmek için başlar bütün şiirler, ama fakir bir ses tonuyla.
oysa yokluk fakirliği bile barındırmaz en ucuyla...

tâ ne zaman yazmışım 01

Gülümseyişimin çanağına doldu gün,
Şırıl şırıl şükür.

Biri bana nağmeler dizmiş, ne gam,
İtikadımca aşk devlettir.

Mühletten müddete uzanırken,
Sarıp dürüp zamanın
Kırmızı halısını müteakip,
Eyvallah çekiverdim kayıplara
Ve kelime sonlarını kitleyiveren “m” harflerine

Âzatlığımın gündönümü bugün,
Huzurla seyreyledim tufanını nûhun.

---

Nasıl oluyor da,
Çekirdeği üzümün,
O besleyici ve kendinden ıslak meyvesinin içinde
Çimlenmiyor?

---

15 Kasım 2008 Cumartesi

yakalandın

küçük ve mide bulandırıcı...artık düşmanımı biliyorum

13 Kasım 2008 Perşembe

bende

dahi anlamındaki "de"sin. (kim ne derse desin) "ben"den ayrı yazıldın... "ben de" dedin, ayrıldın, "bende" ol birleş artık...

12 Kasım 2008 Çarşamba

10 Kasım 2008 Pazartesi

always

arafta kalmanın filmi. özgürlüğün vazgeçebilmek olduğuyla ilgili. "that's my girl" der ölen adam, öbür taraftan izlediği sevgilisi ile ilgili olarak iki defa... birincisi öldüğü yerden halen kıskanıp sahiplenmektir. diğeri kendini ve kızı özgür bıraktığı noktadan seslenişi. müdahalesiz izleyişi. o cennetine doğru yol alırken, merkezlere yerleştiriverdiklerini insan düşünüyor. ve ne çok şeyi ölü halimizle kontrol derdine düştüğümüzü...
kontrol kalemi bile elektriği görünce ışıyor. bense küçük kara sineklerle birlikte kararmamaya çalışıyorum. neyseki doğru "şerh" yanıbaşımda açılıp saçılmayı, açılıp okunmayı bekler. nasılsa güzellik, kendine sığmaz, taşar...

3 Kasım 2008 Pazartesi

yok

gözlerin çocuk iken bile tavlamıştı beni. yokluktan bolluğa verdiği geçitten olsa gerek.

2 Kasım 2008 Pazar

kibrit suyu

artık feneryolundaki kırmızılı evde ikamet ediyorum. kutsal taşla birlikte kanadıktan sonra, önce uzun bir hastalık dönemi geçirdim bağlarbaşındaki eve sığınıp tek bir çöp bile oynatmadan. sonra cesareti toplayıp, elimde kılıçla eski evi kesip biçip yeni evdeki yeni düzene oturtma ile uğraştım. geçen cuma tırnağımı gereksizce parmaktan koparıyorlar gibi hissedip ağladım. ama ameliyat bitince sakinleştim. eski ev boş boş oluverince, kilimlerim, tost makinam ve bilgisayarım yeni yerlerini bulunca nefes aldılar ve ben de alıverdim. "dünyada mekân, ahirette iman" dedikleri şey bu olsa gerek. zaman ve mekân her yerde kurgulanıverir, insan beyni, zihni vızır vızır yeni hesapçıklar yapıverir her yer ve her hal kârda, ne olacak.

sabunluktan pantolon askısına, mutfak dolabının tek gonca gül desenli kulplarını beklemekten rafları boyuma göre alçalttırmaya bir dünya detayda kendimi kaybettim. 15 ytlye aldığım şarjlı tornavidamla orayı burayı, ikea detaylarını sıkıştırdım. şimdi ise, yepyeni bir projeye yepyeni masamda başlayınca, keyiflendim. kapağı bombeli yeni arçelik buzdolabımdan bir elma kapıp yedim. korsan internete de veda ettim mi bu hafta, bir de şu tuvaletten gelen sarhoş sineklerin köküne kibrit suyu...