30 Ekim 2015 Cuma

pompa

dertler dağıtılırken bana en zevklisi verilmiş. endamlı ve her müzikte bir daha canlanıveren.

29 Ekim 2015 Perşembe

gaf

sabah şöyle uyandım: hayat nasıl bir gaflet ki böyle bir aşkı gizliyor?

şimdi de şöyle demeyi deniyorum: bu nasıl bir aşk ki hayat buluyor?

ya da öyle bir aşk ki taşıp hayatın kendi oluyor.

28 Ekim 2015 Çarşamba

beyaz

rengim değişti, beyaza çalıyor, kısa bir şiir gibi bitiverecek bu. etkisi sonsuz, kendi kısacık bir aydınlık, bir flaş çakması, o yüzden beyaz. buranın renklerinde, buranın yeniliğinde, buranın sessizliğinde.

iki kutbu kavuşmayan, tam çekilirken bir denge noktasında duran mıknatıs var mıdır? gece ve gündüz müyüz ki biribirimizi kovalayalım? gezegen miyiz ki güneşin yörüngesinde sonsuza kadar dönelim? yoksa pervane misali bir lahzada ölmek mi, ah ediverip sessizce şehadet mi şiarımız?

19 Ekim 2015 Pazartesi

quantumdan esenler

tam anlayamadığım şeylerin peşinden koşmayı hep sevdim galiba. quantum ile ilgili bir kaç kırıntı cümle duyup birşeyler seyredince, daha da fazla araştırmadan bir intiba şeklinde şunlar kaldı:

hem parçacık hem dalga olmak semiyotikteki ve tasavvuftaki zâhir-bâtın, gösteren-gösterilen, şekil-mânâ meseleleriyle yakın ilişki içeriyor. yani hiç de şaşırtıcı değil.

bir dalganın hareketine baktığın zaman onun gerçek olup bakmadığında sadece bir ihtimal olması konusu ise kesinlikle aşırı ilginç. bu görmediğinin fuzzy olmasından ziyade, gördüğünün fuzzy olmasını işaret ediyor. snapshots from oscillation... sarhoştan hikmetler...


spotless

eternal sunshine of the spotless mind filminde adam kendi bilinçaltında gezinirken çocukluğuna kaçar. annesinin ilgisizliğinden yakınır, dondurma ister, komşu kızın bacaklarına bakar. bu arada sevgilisini de oraya götürmeye, başka hatıraların içine çekmeye çalışır. sevgilisi bir macera keyfi alır bu gezintiden ama kendisi paniktedir.

bir tetikle bir an içinde aynı buna benzer bir gezintiyi yapabiliyor olduğunu görmek ürkütücü. bir kelimeyle içindeki tutturmayı duymak, başka bir tanesi ile hisleri tutan bir mekanizmanın bozuluverdiğini hissetmek.

bu kadar fantastik bir filmin bu kadar gerçeği ifade etmesi de kurgu ile ilgili işlerin keyfi.

kendi hamlığımdan bu kadar besleniyorum da olgun olanla halvetten niye bu kadar bîhaberim: bu da başka bir enteresan kurgunun başlangıcı olurdu.

herşeyin boş olmasında müthiş bir halay çekme özgürlüğü var. kısıtlamalar sadece kendimizden kendimize.

hatıralar hafızanın birimleri. minik gemiler gibi suya salıvermeli. sonsuz bir şimdiyle zevklenmek istiyorsak...

11 Ekim 2015 Pazar

zicker

hacker olmak ile ilgili düşünürken ezan okundu. balkonda binalara bakıyordum. sonra binalardan hangileri camiye dönüştürülebilir diye düşündüm. bu olmayan birşey değil. ama mimari sisteme sadık kalarak bir binanın camileştirilmesi ne ilginç olur... sonra da bir müslümanın hayatını düşündüm. bu dünya sisteminde, çokluğun içinde birlik arayıp, zahirde kendini göstermeyen bir yaratıcıyı sürekli öne alarak birlemek gayreti içinde. esas hacker olmak bu gibi geldi. bütün istekler, yarışlar, her türlü insan ve fikirler arasında birliğe koşmak isteyen birisi. zikri hayata yaymak, gelgitler içinde ibadeti unutmamak. hayatın içinde her daim ölümü hatırlamak. vücut binasını her an cami etmek değil mi bu, cem etmek, sessizce ya da haykırarak salâ vermek, bir başka camiye benzemez binaya, kâbeye yönelip birle bir olmak, çokla bir olmak.

7 Ekim 2015 Çarşamba

Bienal

Çağdaş sanatın kâbus ve paranoyanın, şeksiz şüphesiz itirazın dili olmasına kim karar verdi? Estetiği ve tasarımı kim sürdü bu topraklardan ya da "tuzlu su"ya döktü İzmir körfezinden? Birşeylere iyinin perspektif ve bareminden baktıran bu lüksü kim fukaralığa dönüştürdü? Çapul çupul bir döküklük neyi anlatıyor kendisinden başka, etrafa ve kendine özensizlikten başka?