6 Şubat 2008 Çarşamba

söyleme bilmesinler, söylemi bilmesinler

victor’un dersini detayıyla anlatmam lazım. harrison hall’da 303 nolu sınıfa girdim ve victor olmayan ama hafif yaşlı diye hoca olsa gerek kişiye “is it victor’s class” diye sordum. sonra “this is humanur bağlı” dedim ve o adam da bana aynen “this is …” diye başlayan bir cümle sıraladı. o esnada kendini tanıtırken telefon dışında “this is...” diye başlanmayacağını hatırladım, filan darken zaten ortama bir sıfır yenik girdim. o arada victor sarı bir sweatshirtle sınıfa duhul etti ve birkaç dakika sonra da beni farkederek sınıfa beni yeni baştan tanıştırdı. namım da şu: islami objelerle ilgili çalışan istanbullu meslektaş. hatta mümkünse biraz 5 dakika neler çalıştığımı anlatabilir miyim acaba? sadece gülümsedim, birşey diyemedim. peki güzel iyi hoş. devamında yaptığı sanat tarihi kategorizasyonları çok temiz. www.dipdive.com isimli bir siteden günün nabzını tutan obama klibi ve üzerine yaptığımız analizler mükemmel. narrative ve metod üzerine getirdiği yorumlar harika, modern sanatın objesi ve sahibini sorgulaması iyi hoş... ancak, aradan sonra abu ghraib ismi ile aranan www.salon.com diye bir siteden gözlerimizin önüne seriliveren çıplak ve işkence gören ıraklıların fotoğraflarını seyrettikten hemen sonra medya, temsil ve söylem üzerine konuşma pratiği beni hiiiç ama hiç açmadı, akademik objektif ve entel "critical distance"dan midem bulandı ve iyi ki kendimi sadece teorinin kollarına atmamışım zamanında diye çok sevindim. söylem söylem diye yırtınırken sizler, chicagonun bir soğuk yağmurlu akşamında saat 9a yaklaşırken o ıraklı esirlerin kafaları, gözleri ve kolları bağlı fotoları karşısında ahkam kesmek acaba nasıl bir söyleme hizmet ediyor? acaba böyle bir söyleme, "söyleme, sus!" demek çok mu aptal ve geyik bir tepkidir?

o dakikaya kadar bahsedeyim diyordum yazmayı düşündüğüm makaleden. ama sonra mecalim kalmadı, üzerimde o flaşlar patlamış ve kafama o kukuletalar geçirilmiş gibi suskun orda oturakaldım.

1 yorum:

melike dedi ki...

oy oy...