17 Şubat 2008 Pazar

simit

hani karanlık sinemadan çıkarsın da, "gerçek hayat" denilen şey burnuna dolar, gözüne kaçar, duman gibi kesif ve keskindir, sesler gelişigüzel ama ahenkli ve hoyrattır. garip bir enerjiyle yürürsün, içine karışmak, içinde kaybolmak, ama yine de sen olmak istersin hayatın içinde. şimdi benim gelirayak kendime izin verdiğim hasretlerim ve hatırlama temrinlerim de böyle: kadıköydeki güneşi, bostancı sahilinin sessiz büyüklüğünü, üsküdardaki meyve sucuyu ve meydanı delen makinelerin sesini, bu gece rüyamda içinden bir yol bulmaya çalıştığım taşkışla'nın loş koridorlarını, istiklal caddesinin büyük bir maça giriyormuşsun gibi enerjik stadyum kılıklı girişini, o sinema çıkışlarına benzer bol duyulu, bol gerçekli hissiyat içinde hatırlıyorum, neredeyse ağzımı şapırdatıyorum...

Hiç yorum yok: