5 Ağustos 2011 Cuma

safari

kendimi mobil bir cihaz gibi hissettim bu sabah kalktığımda. hareket kapasitemi derinden farkettim. kalkmalı, yola çıkmalıydım. nereye doğru gitsem. bilmediğim garip numaralı istanbul otobüslerinde durak durak gezebilir, yine bilmediğim bir tanesinde inebilirim. bilmediğim bir yöne doğru gidip, semtlerin çarşılarında, pasajlarında, sokak aralarında yürüyebilirim. feribota binip başka bir şehre giderim ya da. ücralaşır belki yollar, evler, insanlar yüzüme yabancı yabancı bakar mı, yoksa yerel yabancıların arasına karışır mıyım? fosurdayan otobüslerle başka yerlere doğru geçerim. acaba yolumu kaybeder miyim?

bugün hareket etmek isterken kendi içimdeki hareketlerin de azlığını düşündüm. bir kalemi kağıtların üzerinde ne süredir gezdirmediğimi, zihnimi en kolay hatalarımın üzerinden geçirip düzeltmediğimi, gözlerimi heyecanlı bir romanın sayfalarında her kelimesine tek tek dokunarak dolaştırmadığımı, ellerimi sevdiğim birinin eline sürmediğimi, sırtımdaki kasların bazılarını hiç yerinden oynatmadığımı.

"yeryüzünde seyahat ediniz" diye bir söz vardı değil mi? bu yaz burda durdum. ama galiba vakti gelmiş. sabah beni uyandıran bu his bile oldukça uzak bilmediğim bir diyara taşıdı beni. haritamın bosna hersek semtindeyim şu anda, ya da medinedeyim tabii ki. gitmediğim afrikada derileri simsiyah insanlarla aydınlanıyorum. hep görmek istediğim asyada çok geniş bir ovadayım. ağlayan deve de orada. bir belgeselde tanıştığım, bebeği onu emerken ağlayan deve. bütün insani romantizmleri bitiren kalbimi paramparça eden deve.

gezdim ben. gönlümün kanatlarını, ellerimin duygularını, gözlerimin ferini verene teşekkür, elimden tutup gezdirene. belli etmeyene.

Hiç yorum yok: